Ecel Atı'nın :
1)Çocuk hikayesi türünde bir hikaye olduğu halde çocukların özellikleri dikkate alınmadan oluşturulmuştur.
2)İçinde "dedesinin gittiği yere gider." , "Babası ölmüştü." , "Annesi kıt kanaat evi geçindiriyordu." , "Zehirlenir,ölürsün." gibi çocukları psikolojik yönden olumsuz yönde etkileyebilecek öğeleri barındırmaktadır.
3)Ecel Atı Küçük Ünal'ın ölümü ile kötü bir şekilde bitmiştir.
4)Ayrıca çocuklara birşeye ulaşamadığı zaman izinsizce bir yere girme, hırsızlık yapma gibi olumsuz durumları kazandırabilir.
gibi özellikleriyle yukarıdaki özelliklerin bazıları,mesela "dedesinin gittiği yere gider." kelime grubu "daha da hasta olur." kelime grubuyla değiştirilerek olumsuzluk yumuşatılmıştır.Ayrıca babası ölmüş kısmı ölüm,hastalık gibi kavramların hikayeye olumsuz hava katması nedeniyle çıkarılmıştır.Hikayenin daha olumlu ve mutlu bir son ile bitmesi içinde hikayenin bazı kısımlarında çıkarma ve eklemeler yapılmıştır.Olumsuz biten sonun yerine tamamen zıt bir sonla hikaye bitirilmiştir.
Sonuç olarak hikayenin konusu olan Büyüklerin sözünü dinleme olumlu bir anlatımla çocuk okurlara tekrar sunulmuştur.
Teşekkürler
23 Kasım 2011 Çarşamba
"KARA İNCİ" Ecel Atı'ndan Uyarlanmış/Düzeltilmiştir
KARA İNCİ
Küçük Ünal hastaydı.Kızamık çıkarıyordu.Doktor evden çıkmamasını tembih etmişti.Küçük Ünal,pencereleri sokağa bakan küçük evde can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu.Bugün de hava güzeldi!Dışarıda güneş vardı…Annesi sabahleyin çıkarken:
-Dışarıda güneş var ama hava buz gibi,demişti.Aman anne Ünal üşümesin.Hem ona gelince bir süprizim olacak.
İhtiyar kadın Ünal’ın odasına girdiği zaman çocuğu hırkasız,pencere kenarında buldu.
-Annen ne tembih etti sana.Hem doktor ne dedi,bir parça soğuk alırsa sonra Allah göstermesin,daha da hasta olabilir,demedi mi?Hadi yatağına bakalım.
-Nine,ne güzel hava,hem ben hasta değilim.Hiç ateşim yok.
-Ateşin yok, maşallah ama, bu yüzündeki kırmızı şeyler yok mu,üşürsen onlar içeriye girerler.
-Daha iyi ya!
-O zaman daha kötü olur iyileşemezsin. Hiç üşümemeliymişsin… Hadi bakalım yatağına.
Ünal, ninesi dışarıya çıkar çıkmaz pencereye koştu.Karşıdaki dükkanı seyrediyordu.Bu bir oyuncakçı dükkanıydı.O gün yılbaşı olduğu için pek süslenmişti.Şimdi neredeyse güneş batacak,ortalık kararacak,oyuncakçı bütün ışıklarını yakacaktı.Orada ne midi arabalar,ne tramvaylar vardı.
Hele siyah bir at vardı. Dizginini çekince gözlerinde ışıklar yanardı bu siyah atın…Yelesi kumraldı.Ayaklarının üçünün bilekleri beyazdı.
Onun üstüne bindiğini,karlı bir ovada koştuğunu sanıyordu.Canı dayanılmaz şekilde bu siyah ata binmek istiyordu.Hem o hasta değildi.Nesi vardı sanki?
Giyinse,o atın üstüne bir defacık binse hiçbir şeyciği kalmaz.Bu kırmızı şeyler de kaybolurdu.Üşürmüş…Ne olurmuş bir parçacık üşürse.Bu doktor da ne fena adamdı.İnsanı hapsediyordu.Ninesinin sesini tekrar işitti.Yatağına koştu…Ninesi içeri girince:
-Aferin Ünal! Dedi,bak böyle oturursan akşama sana kabak tatlısı vereceğim.Doktoru bile dinlemeyeceğim.Şimdi işim çok.Sakın yataktan çıkma.Çorba getirdim,sıcak sıcak iç onu... “Ayrıca annenin yataktan çıkmadığın taktirde sana sürpriz yapacağını hiç unutma.
Akşam olmuştu.Ünal ninesinin pişirdiği sıcacık tarhana çorbasını içince uyuya kalmıştı.Kapının zil sesiyle uyandı ve yatağından fırlayarak kapıya koştu.Annesinin geldiğini biliyordu ve annesinin sabah ona çıkarken “Akşam sana bir sürpriz yapacağım.” sözünü aklından çıkarmamıştı.Kapıyı annesine zili ikinci defa çalmasına fırsat vermeden açtı.Annesinin elinde kocaman bir paket vardı.Hemen annesinin kucağına atılıp paketi kucakladı.Annesini öptükten sonra heyecanlı heyecanlı paketi açtı. “Kara İnci” dedi. Evet annesi onun en çok istediği oyuncağı,simsiyah kocaman gözleri yanan “Kara İnci”yi almıştı."
Siyah atın üstüne bindi,dizginlerini çekti.Atın üstüne eğildi.Atın gözlerindeki ışıklar yanmıştı.Kendini bir karlı ovada gidiyor buldu.Etrafında bulutlar akıyordu.Gümüş gelin telleri gelip etrafını sarmıştı.Mavi bir aydınlık içindeydi.Suda yüzer gibiydi.Sonra ısınmaya başladı.Sarı,sapsarı saçlar gibi bir ışık vardı uzakta…At oraya doğru koşuyordu.Bu güneşti.Neredeyse güneşe girecekmiş gibi bir kırmızılık,bir sıcaklık hissetti.Saçları kavruluyor gibi oldu.Atın yeleleri sanki tutuşmuştu.Elini yakıyordu.Siyah atı bir alev gibi yanıyordu.Birdenbire her tarafında bir boşluk duydu..Sonra yine ne sıcak,ne soğuk,ne altın,ne gümüş,ne sarı,ne kırmızı derin sular gibi mavi ve mor bir alemde atıyla dört nala gitmeye başladı.
Ünal iki saattir atıyla oynuyordu.Kendini o kadar kaybetmişti ki ninesinin “Ünal yemeğe gel,yemek hazır.” demesiyle kendine geldi.Koştu masaya oturdu.Masada annesi,ninesi birden Ünal’ın yüzüne bakıp: “Allahımıza şükür,kızamıklar gitmiş.” Dediler. Ünal bunu duyunca koşarak aynaya bakmaya gitti. Sevinçten artık hiç yerinde duramıyordu.Hem iyileşmiş hem de “Kara İnci” onun olmuştu.
Ecel Atı Eleştiri
Ecel Atı hepimizin bildiği gibi bir çocuk hikayesidir.Çocuk hikayeleri hem içerik hem de tasarım yönüyle çocuklara uygun olmalıdır.Bu hikayenin de bu yönlerine fazla dikkat edilmediği düşünülerek hikaye düzenlenmiş ve Kara İnci adı altında yeniden yazılmıştır.
8 Kasım 2011 Salı
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun...
"İbrahim 'Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et' dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, 'Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı gôrüyorum, bir düşün, ne dersin ?' dedi. (İsmail) Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.' dedi. Her ikisi de Allah'a teslim oldular (Allah'ın emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle seslendik: 'Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.' Dedik ve ona (İsmail'e karşılık ) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim'e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü 0, bizim mümin kullarımızdandır."
1- Saffât, 100-111
Allah cc. tarafından ne kadar büyük bir lütufla ödüllendirildiğimizi , eğer Allah cc. Hz.İsmail'in yerine bir kurbanlık indirmeseydi ne kadar korkunç bir olayla karşılaşabileceğimizi asla unutmayalım...Şükretmesini bilelim...
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun...
1- Saffât, 100-111
Allah cc. tarafından ne kadar büyük bir lütufla ödüllendirildiğimizi , eğer Allah cc. Hz.İsmail'in yerine bir kurbanlık indirmeseydi ne kadar korkunç bir olayla karşılaşabileceğimizi asla unutmayalım...Şükretmesini bilelim...
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun...
2 Kasım 2011 Çarşamba
ECEL ATI / Sait Faik ABASIYANIK
Küçük Ünal hastaydı.Kızamık çıkarıyordu.Doktor evden çıkmamasını tembih etmişti.Küçük Ünal,pencereleri sokağa bakan küçük evde can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu.Bugün de hava güzeldi!Dışarıda güneş vardı…Annesi sabahleyin çıkaeken:
-Dışarıda güneş var ama hava buz gibi,demişti.Aman anne Ünal üşümesin.
İhtiyar kadın Ünal’ın odasına girdiği zaman çocuğu hırkasız,pencere kenarında buldu.
-Annen ne tembih etti sana.Hem doktor ne dedi,bir parça soğuk alırsa sonra Allah göstermesin,dedesinin gittiği yere gider,demedi mi?Hadi yatağına bakalım.
-Nine,ne güzel hava,hem ben hasta değilim.Hiç ateşim yok.
-Ateşin yok, maşallah ama, bu yüzündeki kırmızı şeyler yok mu,üşürsen onlar içeriye girerler.
-Daha iyi ya!
-O zaman zehirlenir ölürsün.Hiç üşümemeliymişsin…Hadi bakalım yatağına.
Ünal’ın babası,annesi ona gebe kaldığı zaman ölmüştü.O,dedesini babası diye tanımıştı.O da geçen sene ölmüştü.Eve annesi bakıyordu.Belediyede hademeydi.Zar zor geçiniyorlardı.
Ünal, ninesi dışarıya çıkar çıkmaz pencereye koştu.Karşıdaki dükkanı seyrediyordu.Bu bir oyuncakçı dükkanıydı.O gün yılbaşı olduğu için pek süslenmişti.Şimdi neredeyse güneş batacak,ortalık kararacak,oyuncakçı bütün ışıklarını yakacaktı.Orada ne midi arabalar,ne tramvaylar vardı.
Hele siyah bir at vardı.Ünal o siyah ata canını verirdi.Dizginini çekince gözlerinde ışıklar yanardı bu siyah atın…Yelesi kumraldı.Ayaklarının üçünün bilekleri beyazdı.
Onun üstüne bindiğini,karlı bir ovada koştuğunu sanıyordu.Canı dayanılmaz şekilde bu siyah ata binmek istiyordu.Hem o hasta değildi.Nesi vardı sanki?
Giyinse,o atın üstüne bir defacık binse hiçbir şeyciği kalmaz.Bu kırmızı şeyler de kaybolurdu.Üşürmüş…Ne olurmuş bir parçacık üşürse.Bu doktor da ne fena adamdı.İnsanı hapsediyordu.Ninesinin sesini tekrar işitti.Yatağına koştu…Ninesi içeri girince:
-Aferin Ünal! Dedi,bak böyle oturursan akşama sana kabak tatlısı vereceğim.Doktoru bile dinlemeyeceğim.Şimdi işim çok.Sakın yataktan çıkma.
O dışarıya çıkar çıkmaz Ünal giyindi.Pencereye koştu.Oyuncakçı bütün ışıklarını yakmıştı.Dükkan çocuklarla,kadınlarla doluydu.Yavaşça dışarı çıktı.Pabuçlarını bulamadı.Ninesinin iskarpinlerini çıplak ayaklarına giyerek sokağa fırladı.O akşam yılbaşı gecesiydi.Herkes çocuğuna oyuncak alıyordu.O güne kadar ona kimse oyuncak almamıştı…Hem oyuncakların resimlerini severdi.Sahicilerini ne yapsın?Ama bu siyah ata gönül vermişti.Ona bir defacık binecekti…Dükkancı, sekiz yaşında ufacık bir çocuğun girdiğini nereden bilsin dükkanına…?
Ünal dükkana girdi,gezindi.Sonra bir takım levhaların arasına girdi saklandı.
Neden sonra etrafında ışıkların söndüğünü gördü.Dükkancı yalnız ön kepengi indirmiş,öteki,camekandan kepengleri indirmemişti.Oradan sokağın ışıkları giriyordu.Yavaşca vitrinin sürmeli camını açtı.Siyah atın üstüne bindi,dizginlerini çekti.Atın üstüne eğildi.Atın gözlerindeki ışıklar yanmıştı.Kendini bir karlı ovada gidiyor buldu.Etrafında bulutlar akıyordu.Gümüş gelin telleri gelip etrafını sarmıştı.Mavi bir aydınlık içindeydi.Suda yüzer gibiydi.Sonra ısınmaya başladı.Sarı,sapsarı saçlar gibi bir ışık vardı uzakta…At oraya doğru koşuyordu.Bu güneşti.Neredeyse güneşe girecekmiş gibi bir kırmızılık,bir sıcaklık hissetti.Saçları kavruluyor gibi oldu.Atın yeleleri sanki tutuşmuştu.Elini yakıyordu.Siyah atı bir alev gibi yanıyordu.Birdenbire her tarafında bir boşluk duydu..Sonra yine ne sıcak,ne soğuk,ne altın,ne gümüş,ne sarı,ne kırmızı derin sular gibi mavi ve mor bir alemde atıyla dört nala gitmeye başladı.
Ama ninesi Ünal’ı görmek üzere odaya girdiği zaman,odasını bomboş buldu.Deli gibi oldu.Her tarafı arattı.Onu gören yoktu.Bütün komşula eve dolmuştu.Ancak sabaha karşı küçücük bir çocuğun oyuncakçının cam ekanındaki kara atın üstünde gülen bir yüzle kaskatı kaldığını gören bekçi,Ünal’ların evi önüne birikmiş kadınlara onu gösterdi.
Camı kırıp atın üstündeki çocuğu indirmeye çalıştılar.Ama Ünal atının üstünde hala uçuyordu,onu bırakamazdı.Hiçbir insan kuvveti onu atından ayıramazdı.Atla beraber eve götürdüler.
İhtiyar ninesi çocuğunşimdi mosmor yüzüne bakıp:
-Ah Ünal1Doktor söylememiş miydi sana?Bu kırmızı şeyler tersine döner ,ölürsün diye.
Bir komşu kadın:
-Ecelin siyah atına insanın canı bir defacık bindi mi,onu kimsecikler tutamaz...dedi.Oyuncakçı müsade etti.Ünal'ı atıyla beraber gömdüler.
Bu hikaye Yrd. Doç. Dr. İbrahim KIBRIS'ın Çocuk Edebiyatı adlı kitabından alınmıştır...
İhtiyar ninesi çocuğunşimdi mosmor yüzüne bakıp:
-Ah Ünal1Doktor söylememiş miydi sana?Bu kırmızı şeyler tersine döner ,ölürsün diye.
Bir komşu kadın:
-Ecelin siyah atına insanın canı bir defacık bindi mi,onu kimsecikler tutamaz...dedi.Oyuncakçı müsade etti.Ünal'ı atıyla beraber gömdüler.
Bu hikaye Yrd. Doç. Dr. İbrahim KIBRIS'ın Çocuk Edebiyatı adlı kitabından alınmıştır...
Etiketler:
at,
beni okudun say,
çocuk,
ecel atı,
Küçük,
sait faik abasıyanık
Ben geldim,hoşgeldim...!
Ben geldim,hoşgeldim...!
Kucağımda bir dolu kitapla size geldim...Korkmayın sakın kitaplardan,onları size okutmayacağım,okutmama da gerek yok.Hepsini okudum sizin yerinize,özetleri kapsülleyip size yutturmaya geldim
Sevgili arkadaşlar,
Bu sayfayı derslerinize yardımcı olması amacıyla 100 temel eserden seçme özetleri paylaşmak için 02.11.2011 tarihinde açtım...
Kucağımda bir dolu kitapla size geldim...Korkmayın sakın kitaplardan,onları size okutmayacağım,okutmama da gerek yok.Hepsini okudum sizin yerinize,özetleri kapsülleyip size yutturmaya geldim
Sevgili arkadaşlar,
Bu sayfayı derslerinize yardımcı olması amacıyla 100 temel eserden seçme özetleri paylaşmak için 02.11.2011 tarihinde açtım...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)



