KARA İNCİ
Küçük Ünal hastaydı.Kızamık çıkarıyordu.Doktor evden çıkmamasını tembih etmişti.Küçük Ünal,pencereleri sokağa bakan küçük evde can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu.Bugün de hava güzeldi!Dışarıda güneş vardı…Annesi sabahleyin çıkarken:
-Dışarıda güneş var ama hava buz gibi,demişti.Aman anne Ünal üşümesin.Hem ona gelince bir süprizim olacak.
İhtiyar kadın Ünal’ın odasına girdiği zaman çocuğu hırkasız,pencere kenarında buldu.
-Annen ne tembih etti sana.Hem doktor ne dedi,bir parça soğuk alırsa sonra Allah göstermesin,daha da hasta olabilir,demedi mi?Hadi yatağına bakalım.
-Nine,ne güzel hava,hem ben hasta değilim.Hiç ateşim yok.
-Ateşin yok, maşallah ama, bu yüzündeki kırmızı şeyler yok mu,üşürsen onlar içeriye girerler.
-Daha iyi ya!
-O zaman daha kötü olur iyileşemezsin. Hiç üşümemeliymişsin… Hadi bakalım yatağına.
Ünal, ninesi dışarıya çıkar çıkmaz pencereye koştu.Karşıdaki dükkanı seyrediyordu.Bu bir oyuncakçı dükkanıydı.O gün yılbaşı olduğu için pek süslenmişti.Şimdi neredeyse güneş batacak,ortalık kararacak,oyuncakçı bütün ışıklarını yakacaktı.Orada ne midi arabalar,ne tramvaylar vardı.
Hele siyah bir at vardı. Dizginini çekince gözlerinde ışıklar yanardı bu siyah atın…Yelesi kumraldı.Ayaklarının üçünün bilekleri beyazdı.
Onun üstüne bindiğini,karlı bir ovada koştuğunu sanıyordu.Canı dayanılmaz şekilde bu siyah ata binmek istiyordu.Hem o hasta değildi.Nesi vardı sanki?
Giyinse,o atın üstüne bir defacık binse hiçbir şeyciği kalmaz.Bu kırmızı şeyler de kaybolurdu.Üşürmüş…Ne olurmuş bir parçacık üşürse.Bu doktor da ne fena adamdı.İnsanı hapsediyordu.Ninesinin sesini tekrar işitti.Yatağına koştu…Ninesi içeri girince:
-Aferin Ünal! Dedi,bak böyle oturursan akşama sana kabak tatlısı vereceğim.Doktoru bile dinlemeyeceğim.Şimdi işim çok.Sakın yataktan çıkma.Çorba getirdim,sıcak sıcak iç onu... “Ayrıca annenin yataktan çıkmadığın taktirde sana sürpriz yapacağını hiç unutma.
Akşam olmuştu.Ünal ninesinin pişirdiği sıcacık tarhana çorbasını içince uyuya kalmıştı.Kapının zil sesiyle uyandı ve yatağından fırlayarak kapıya koştu.Annesinin geldiğini biliyordu ve annesinin sabah ona çıkarken “Akşam sana bir sürpriz yapacağım.” sözünü aklından çıkarmamıştı.Kapıyı annesine zili ikinci defa çalmasına fırsat vermeden açtı.Annesinin elinde kocaman bir paket vardı.Hemen annesinin kucağına atılıp paketi kucakladı.Annesini öptükten sonra heyecanlı heyecanlı paketi açtı. “Kara İnci” dedi. Evet annesi onun en çok istediği oyuncağı,simsiyah kocaman gözleri yanan “Kara İnci”yi almıştı."
Siyah atın üstüne bindi,dizginlerini çekti.Atın üstüne eğildi.Atın gözlerindeki ışıklar yanmıştı.Kendini bir karlı ovada gidiyor buldu.Etrafında bulutlar akıyordu.Gümüş gelin telleri gelip etrafını sarmıştı.Mavi bir aydınlık içindeydi.Suda yüzer gibiydi.Sonra ısınmaya başladı.Sarı,sapsarı saçlar gibi bir ışık vardı uzakta…At oraya doğru koşuyordu.Bu güneşti.Neredeyse güneşe girecekmiş gibi bir kırmızılık,bir sıcaklık hissetti.Saçları kavruluyor gibi oldu.Atın yeleleri sanki tutuşmuştu.Elini yakıyordu.Siyah atı bir alev gibi yanıyordu.Birdenbire her tarafında bir boşluk duydu..Sonra yine ne sıcak,ne soğuk,ne altın,ne gümüş,ne sarı,ne kırmızı derin sular gibi mavi ve mor bir alemde atıyla dört nala gitmeye başladı.
Ünal iki saattir atıyla oynuyordu.Kendini o kadar kaybetmişti ki ninesinin “Ünal yemeğe gel,yemek hazır.” demesiyle kendine geldi.Koştu masaya oturdu.Masada annesi,ninesi birden Ünal’ın yüzüne bakıp: “Allahımıza şükür,kızamıklar gitmiş.” Dediler. Ünal bunu duyunca koşarak aynaya bakmaya gitti. Sevinçten artık hiç yerinde duramıyordu.Hem iyileşmiş hem de “Kara İnci” onun olmuştu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder